The Devil and the Deep Blue Sea

Film dünyasının en karizmatik isimlerinden biri olan Jason Sudeikis, bu sefer bizlere, New Orleans'li bir mimarın trajik hikayesini anlatıyor. Film, Sudeikis'ın hayatını canlandırdığı karakterin hayatına odaklanıyor. Bu karakter, hayatının en zor döneminde, eşinin vefatı sonrası hayata tutunmaya çalışan bir adam. Hayatındaki bu büyük boşluğu doldur... Devamını Oku Film dünyasının en karizmatik isimlerinden biri olan Jason Sudeikis, bu sefer bizlere, New Orleans'li bir mimarın trajik hikayesini anlatıyor. Film, Sudeikis'ın hayatını canlandırdığı karakterin hayatına odaklanıyor. Bu karakter, hayatının en zor döneminde, eşinin vefatı sonrası hayata tutunmaya çalışan bir adam. Hayatındaki bu büyük boşluğu doldurmak için her türlü çabayı gösterirken, filmde beklenmedik bir şekilde genç bir kaçak olan Maisie Williams ile karşılaşıyor. Her ne kadar birbirlerinden oldukça farklı iki hayat hikayesine sahip olsalar da, Jason Sudeikis ve Maisie Williams'ın canlandırdığı karakterler arasında sıradışı bir ilişki başlar. Bu ilişki, her iki karakterin de hayatını sorgulamasına ve belki de onları kendi kabuğundan çıkarmasına sebep olur. Genç kaçak Maisie karakteri, Sudeikis'in karakterinin hayatına taze bir nefes getirirken, mimar karakteri de Maisie'ye hayata dair önemli dersler veriyor. Filmin en dikkat çekici yanlarından biri de, bu iki insanın farklı yaşamlarına rağmen kurdukları derin bağın güzelliği. Sudeikis ve Williams'ın performansları ise filmi bir adım öteye taşıyor. Sudeikis, acılı bir adamın ruh hali ve duygusal çalkantılarına ustaca hayat vermiş. Williams da genç bir kaçak olarak hayatta kalmaya çalışırken kendine özgü bir direnç ve güç gösteriyor. Bu iki yetenekli aktörün uyumu ve kimyası, filmi izlemeye değer hale getiriyor. Kesinlikle kaçırılmaması gereken bir yapım olduğunu söyleyebilirim.